KARS MASALI
11 yıl evvel, yine soğuk bir Aralık günü, Kars'a ilk gidişimi hatırlıyorum. Sarıkamış'tan girdiğimizde, o dondurucu soğuğun etrafımızı saran dağlar ve tepelere sinen ıssızlığının nasıl da insanı kendine çeken bir yanı olduğunu hissetmiştim o an. İkinci gidişimdeyse, Kars'ın ilk gidişimde fark etmediğim bir yanını görme fırsatım oldu. Kars, ilk başta insana mevsimsel soğuğuyla çok ürkütücü gelse de özellikle şehir merkezinde dolaşmaya başladığınızda Baltık mimari eserlerinin yanından geçerken, Rusların kente muazzam sıcak bir dokunuş yaparak, büyük bir armağan bıraktığını gördüm. İlk gelişimde daha çok etrafındaki yerleri gezip görme şansımız olmuş, kent merkezini biraz ıskalamıştım, ikincide bunu telafi etmiş oldum.
Kars, son yıllarda özellikle Doğu Ekspresi ile mutlaka görülmesi gereken yerler listesinde başı çektiğinden beri, özellikle kış mevsiminde ziyaretçilerle dolup taşan bir yer haline geldi. Daha evvel herhalde Karslılar da bu denli bir ilgi beklemiyordu. Aslında kar ve beraberinde getirdiği soğuk, hareket alanını oldukça kısıtlıyor ancak o beyaz örtü bu kente çok yakışıyor. Sokaklarında dolaşırken, her bir binada bir sürü insan sosyal bir ortamda hasbıhal ediyor, kış sessizliğinde. Bu sessizliğe, turistler de ortak oldu son zamanlarda. Tren deneyiminin yanı sıra uçakla da gelinebilen kentte alternatif çok aslında ama özellikle bahar ve yaz aylarında gidilmesi de daha çok yer görülmesi açısından öneriliyor.
Kış takviminde hareket etmeyi sevenler için, nerden başlamalı diye sorabilirsiniz? Kent merkezi bunun için ideal. Sonradan adı Fethiye Camii olarak değiştirilen, oysa eski haliyle Büyük Katedral olarak değiştirilen mekândan başlayabilirsiniz. 19. yüzyılın başlarında Rusya'nın Kars'ı işgali sırasında kilise olarak yapılan bina, daha sonra camiye çevrilmiş. Rusların kente kattığı çok sayıda bina var. Bazıları atıl durumda olan bu binaların bazıları da otel, kafe, restoran gibi mekânlar olarak kullanılıyor. Kent merkezinde ufak bir tur yaptıktan sonra, Kars Kalesi'ne çıkıp, oradan kenti göz alabildiğine izlemeniz mümkün. Kaleye çıkmadan evvel, eski 12 Havariler Kilisesi'ni de görebilirsiniz. Şehrin içinde çok sayıda mandıra ürünü satan dükkândan, Kars peyniri, balı gibi ürünler almanız da mümkün. Hatta soğuk havanın etkisini bir nebze olsun azaltmak için kalpak satan birkaç dükkâna da uğrayabilirsiniz.
Boğatepe köyünde gravyerin peşinde
Kars'la özdeşleşmiş kaşar ve gravyer peynirinin hikâyesi oldukça eskiye dayanıyor. Zavot denilen mandıralarda yapılan peynircilik, daha sonra göçlerle boşalan köyde bir süre yapılmamış olsa da son yıllarda tekrar bu geleneğin canlandırılmasıyla hareket kazanmış, şimdi hem köy çok ziyaretçi alıyor hem de peynirin en güzeli burada üretiliyor. Köyde yaşayan üreticilerden Zümran hanım, peynircilik müzesinde süreci anlatırken, oldukça heyecanlı. Kars’ta bildiğimiz peynircilik kültürü genellikle göçle şekillenmiş. 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşından sonra bölge 40 yıl kadar Çarlık Rusyası’nın egemenliğine geçince o dönemde Kafkasya’dan Kars bölgesine farklı kültürel gruplar yerleştirildi. Bunlardan Molokanlar, Ortodoks kilisesine bağlı ancak farklı ibadet biçimlerine sahip Rusça konuşan bir halktı. Tarım ve hayvancılıkta bölgeye yenilikler getiren ayrıca köyün bulunduğu bölgeyi Vorontsofka(İncesu), Melik köyü, Porsuklu, Uzunzayım, Çalgavur köyleri yayla olarak kullanan Molokanlar; süt ve gravyer peyniri imalatı için çok zengin bir bitki örtüsüne sahip olduğundan mandıra yapılması için en uygun yer olan bölgede uzun yıllar faaliyet gösterdiler. 1850’den sonra Kafkaslar’da ve 1880’den sonra Kars’ta on ayrı köyde, İsviçreli peynir imalatçılarının girişimiyle gravyer peyniri zavotları(imalathaneleri)kuruldu. Rusya’dan Tiflis ve Sarıkamış’a uzanan atlı tramvay yolunun mandıraların bulunduğu bu bölgeden geçmesi nedeniyle bugün köyün bulunduğu bölge bir istasyon işlevi görüyordu.
Büyünün kalbinde: Ani
Ayak basar basmaz insanı hem derin bir hüzne hem de düşünceye daldıran, koskocaman bir boşluk gibi bir antik kent Ani. Kendinizi yalnızlığın kalbinde bulacağınız, her bir karesini görürken, acaba burada eskiden hayat nasıldı diye merak ettiren görkemli bir terkedilmişlik. Harabe olarak anılmasına, bilhassa, "Anı" denilmesine çok içerliyorum, Ani gerçekten bu memleketin en görülmesi gereken, en çok özen gösterilmesi gereken mekânlarından. Yıllarca restore yüzü görmemiş, gelişigüzel kullanılmış, Arpaçay'la Ermenistan sınırında yer alan bu mistik bölgede, Bagratuni Ermenilerinden Bizanslılara, Selçuklulardan Gürcülere ve Osmanlılara kadar birçok kalıntıyı görmek mümkün. Büyük Katedral, Aziz Grigor Kilisesi, Manuçehr Camii gibi çok sayıda anıtsal eser, medeniyet katmanının izlerini gösteriyor. Tabii ki bir tam gününüzü ayıtmanız gereken bu mekânla ilgili yayınlanan bir eser maalesef yok ancak bazı kaynaklardan bilgi edinmek mümkün.
Çıldır: Donmuş zaman
Kars'a gidenlerin yapması gerekenlerden biri de, Ardahan sınırlarındaki Çıldır gölüne gitmek olmalı. Deniz seviyesinden 1956 metre yükseklikte ve 25 kilometrekarelik bir alanı kaplayan göl, Kasım ayından itibaren donmaya başlıyor ve buz kalınlığı bir metreyi buluyor. İşte burada atlı kızaklarla donmuş gölün içinde dolaşmayı sevenler ve gölün belirli noktalarından balık çıkaranları izleyenler için aktivite zamanı. Elbette, soğuk günün sonunda göl kenarındaki restoranlardan birinde balık ziyafeti de gelenleri sevindiriyor. Kars, anlatmakla bitmez; temel olarak bu yerlere gitmenizde ve mutlaka işinin ehli rehberlerle dolaşmanızda fayda var.